30 Ağustos 2012 Perşembe

Bu sabah göbeğime kadar sisle uyandım.
Martı sesiyle uyanmayı yeğlerdim haliyle.
Müşfik Kenter'in öldüğünü 15 gün sonra öğrendim.
Sikiym böyle uzaklığı.

28 Ağustos 2012 Salı

just because I'm losing doesn't mean I'm lost

şu an 200 liraya burdan uçağa atlayıp istanbulda olabilirim.
200 liraya çok güzel iki adet kola koşup sonra gerisini hiç düşünmeyebilirim.
ama sonra.
bir ara gözlerimi açar ve
yine düşünmeye başlarım.


27 Ağustos 2012 Pazartesi

Bugün çok boştu.
Bugünü geçmiş zamanda cümle kuracak şekilde tarif edebildiğime göre, farketmişsinizdir, saat 21:34 ve ben günü çoktan sonlandırdım.
Artık havalar 3'de aydınlanmıyor burda da günler kısalda baya.
İki günde bir gidip marketten iki tane muz alıyorum halbuki bir gün gidip 10 tane muz almam daha mantıklı olur lan.
Sabah kendime baya güzel bir kahvaltı hazırladım, tencerede kaynattığım suyla da çay içtim.
5 gündür tek başımayım.
Sağ kolumun arkasında sandığım şey olmamasını umduğum bir şey çıktı.
13 yaşımdayken annem ve babam beni babannemin yanına bırakıp tatile gitmişlerdi.
Bütün arkadaşlarım fiti fiti tatil yaparken tüm yazımı babannemle geçirmiştim.
Babannemi çok severim ama konu bu değil.
Neyse, sonra bir sabah böyle sağ kolum ağrıyarak uyandım, baya ağrıyor ama. Omzumun sırt tarafında bir kızarıklık var, kaşınıyor ve acıyor. Önemsemedim pek. Sonraki sabah uyandığımda iğrenç biçimde minik minik su topcukları vardı orda. Zona denen SIKINTI hastalığı dostlarım.
O kadar kötüydü ki, 15 gün falan gittikçe büyüdü büyüdü. İğrenç bir hal aldı. İz kalma ihtimali bile var demişti doktor.
Yine ondan olursa diye korkmamın nedeni hem connected2me'ye girecek kadar cidden içimin çok sıkılmış olması hem de kolumda bir ağrı var.
Yaban ellerde ciddi hastalık geçirmek kutucuğuna da tik atmasam olmaz zaten, o bi kesin.
BAKALIM NELER OLACAKTI..


24 Ağustos 2012 Cuma

"lay down in a green grass, remember when you loved me"
galiba bir şarkının içinde geçen sözlerden beni en çok üzeni bu.
eğer bir şeyler unutulacaksa, keşke mümkün olsa da iki kişi aynı anda, ama tam olarak aynı anda, salisesine kadar aynı anda unutsa.
çünkü birisi daha önce unutunca, diğeri hayatında yaşadığı en boktan döneme giriyor.
ve çaresizce onun hatırlamasını bekliyor.
çaresizce kaşlarını kaldırıyor, gözlerini açıyor kocaman, soru işaretleriyle bakıyor diğerinin yüzüne, orda bir yerlerde birkaç kırıntı arıyor harıl harıl, yok, yok, yok!

şu çok yanlış. hissettiklerimizi hatırlamaya çalışmıyoruz aslında; yeniden hissetmeye uğraşıyoruz.
işte bu yüzden boka sarıyor.
rahat bırakın hissettiklerinizi.
çok ince poşetler onlar. bir kez kullanılınca yırtılıp bi işe yaramayanlardan.
onlar asla geri gelmeyecek otobüsler gibi. ıslık çalmayı bırakın ardlarından.
yenilerini oluşturmaya bakın.

bir daha kimse sizi 'öyle' öpmeyecek, tamam.
ama belki de başka biri sizi 'böyle' öpecek.
çok başka biri de 'şöyle' öpecek mesela.
böyle'nin şöyle'den, öyle'nin de böyle'den iyi olup olmadığını bilmiyoruz ki.
neden denemeyelim.

Paris'ten döndüğümden beri bu küçük şehirde olmayı geçtim, odamdan çıkmamam fena sinirlerimi bozuyor.
Yalnızlıklıktan nasıl zevk aldığımı düşünüp dururdum ama bu kez yalnızlığın iyi geldiğini söyleyemiycem.
Geçirilen birkaç mükemmel günden sonra, ışıklar açık kocaman odada radyo eksen dinleyerek uyumak. Bilmiyorum. Zor.
Bugün duş alıp markete gitmek üzere dışarı çıktım.
Marketin yakınlarındaki bankta bir çocuk gitarıyla bir şeyler çalıyordu. Yaklaştıkça şarkıyı seçebildim. Hoobastank- The Reason. Baya da olmuştu dinlemeyeli, ortaokuldaydım manyaklar gibi sarıp sarıp dinlediğimde, karışık kasedimin bir numarasıydı lan resmen. Şaşırdım ziyadesiyle. Ama çocuğun yanına gitmek gelmedi içimden. Önünden geçtiğimde arkamı dönüp baktım o da bana bakıyordu. Sigaram olsaydı yanına oturur yakardım bi tane, ama sigaram yoktu. Geri dönerken oturdum yanına. Meyveli yoğurt almıştım, bi tane ona verdim bi tane de kendim yedim. Sigara'dan daha sağlıklı bir giriş oldu en azından. Sonra da güle güle diyip kalktım gittim.
Yurtta kimse yok.
Bugün hava güzel, belki akşama doğru çıkar gölün o taraflarda şarap içerim.
Param çok azaldı.
Annemlerden istemeye pek yüzüm yok zira daha dönüş biletimi almadım.
Yarın Feist konseri var.
Hala bu kadar şanssız olduğuma inanamıyorum ya.
Nasıl kaçırırım, aklım almıyor.

23 Ağustos 2012 Perşembe

En çok hoşuma giden şey, bildiğimiz halde asla söylemediklerimiz.
Söylemediğimiz halde bildiklerimiz.
Bazı zamanlar, kendi içinde savaşıyor kanlı bıçaklı asla söylemedikleriyle ve asla söylemediklerini bağıra çağıra söylemek isteyen kişiyle, ama kazanan her seferinde "bildiği halde söylemeyen" kişi.
Tavan arasında, kalın perdenin minik aralığından sızan ışıkta tembel tembel dolanan tozların arasında uzanmış yatarken bu savaşı izlemek gerçekten çok güzel.
Kimse o'na söylemedi, aşık olmak ve savaşçı olmak aslında aynı şeyler.

10 Ağustos 2012 Cuma

bugün osman'ın doğumgünü.
bu yüzden sabah çıkıp hattıma 15 litas yüklettim.
sonra dayanamayıp görkem'i aradım.
galiba 2 dakika falan konuştuk.
gece 00:00'da da osman'ı aradım.
onunla da 1 dakika konuştuk.
yani 15 litas'la toplam 3 dakika konulabildim.
söylemek istediğim her şeyi yutmak zorunda kaldım yine.
sikiym. eve dönmek istiyorum. sevdiğim insanlarla dilimizin %80'ini kullanarak sabaha kadar susmamak istiyorum.
bir de beyaz peynir.
plastik kutuda beyaz peynir.

7 Ağustos 2012 Salı

İnsanların üzerine şarkıları değil, şarkıların üzerine insanları giydiriyorum.
O insan parça pinçik olup döküldüğünde, şarkının üzerinden sıcak su ve süngerle o insanı çıkartmaya çalıştığımda, kazıyamadığım bazı kısımların olduğunu görüyorum.
Ve ne zaman o şarkıyı dinlesem, ses, kazıyamadığım kısımlara çarpıp yansıdıktan sonra kulağıma geliyor.
Her seferinde, tüm bunların olmasına izin verdiğim için, hazır da yağmur yağıyorken, kendimi sevmiyorum bugün.


5 Ağustos 2012 Pazar

Galiba son 5 yıldır falan izlediğim en güzel filmi izledim.
Güne yavşak yavşak gülümeseyerek başlamamı sağladığı için yapımında emeği geçen tüm amigolara teşekkür ediyorum.

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Evren'in insan hüznünün bir sonucu olduğunu öğreneli çok olmadı.
Hayli yalnız hissediyorum.
Orda burda evrenler yaratıp arkama bakmadan başka evrenler yaratmaya gidiyorum, çünkü anında unutuyorum onları.
Bir çaresine bakmak lazım.

Çekirdeğine indiğimde o'nu anlamadığımı düşünüyor.
Buna ikinci kez şahit oldum.
Bu nasıl bir şey biliyor musunuz, size hiç oldu mu, o'nu anladığınızı biliyorsunuz, o'nu o ana kadar öyle bir tatlı tanımışsınız ki biliyorsunuz yani, "beni anlamıyorsun" dediğinde, hele "beni kimse anlamıyor" dediğinde, o kimse kitlesini oluşturan herkesle anında aynı seviyeye itildiğinizde, içiniz yanıyor. 
İçiniz yanıyor, içiniz acıyor, kulağından kıvırıyorlar içinizi.
Bir şey yapamıyorsunuz, hiçbir şey.
Çünkü aklınız almıyor, NASIL GÖREMEZ YA, aklınız kaçtı kaçacak.
Çırpınıyorsunuz.
Bi boka yaramıyor.
Çok üzüyor.