31 Ekim 2012 Çarşamba

Bi de bugun siniftan hic muhabbetimin olmadigi bi kiz bana mandalina firlatti. Dusmani bi anlamda degil lan, yemem icin.
Yani..
Ben oyle dusunuyorum...
Ruyamda, ruya gordum. 3 yıl geç kalmasaydım bu ruyayi gormeye, simdiye Nolan'cigimin masasina ben birakirdim Inception'in senaryosunu... Neyse. Ruyamdaki ruyamda siyah bi at var gokyuzunde bulutlarin arasinda. Kumsal gibi bir yerdeydim. Sonra uyaniyorum, gordugum ruyanin mistikligiyle acayip etkilenip onume gelen herkese anlatiyorum. Sonra google'a "ruyada siyah at gormek" yaziyorum. Su sonuc cikiyor: AT MURATTIR. Bunu zaten biliyoruz amk...
Sonra sabah tum ruyalardan uyandigimda google'a "ruyada google'a girmek" yazdim.
Tatmin edici bi sonuc cikmadi.

30 Ekim 2012 Salı

daha demin yaklaşık 1 aydır evimizde olan farenin, yani Ezine'nin kardeşinin cesedini buldum çocuklar...
maruz kaldığım en iğrenç şeydi lan.
ama ben çok dedim.
yapma dedim, ateşle dans ediyorsun dedim, bu işin sonu çöp konteynırı dedim.
dinlemedi.
birazdan annem gelecek ve bir ay gitmeyecek.
neş'eli günler beni bekliyor.
bugün yine görkem'le okulu ektik.
bu konuda bir şeyler yapmak lazım.
bi de çok para lazım.

25 Ekim 2012 Perşembe

Bugün Ana yaklaşık 3 saat oturduğu yerden kalkmadan doğum haritamı yorumladı ben de notlar aldım. Duyduklarım çok ilginçti lan. Boğa burcu erkeklerden etkileniyormuşum ama güneş'in açısından dolayı Oğlak bir erkekle daha neşeli ve sağlıklı bir birlikteliğim olacakmış. Sabit bir evimin olmaması ve sürekli seyahat etmem ve taşınmam mümkün. Annemin yaşantımdan ve eş seçimimden memnun olmaması beni pek şaşırtmadı ama çok büyük ihtimal boşanacağımı öğrenmem biraz garip oldu. Evliliğe gereken önemi vermeyecekmişim. BEN ZATEN DEVLETE İNANMIYORUM... demek durumunda kaldım. Neyse. Bu da benim bayramımın nasıl geçtiğiydi.

22 Ekim 2012 Pazartesi

home is where the NE is??

mantıken zaten öyle olması gerekiyor ama.
normalden fazla bir biçimde şöyle hissediyorum: nerede değilsem orada yaşadıklarım çok uzakta kalıyor.

4 tane arkadaşımla stockholm'deyim. hep beraber nehirin üzerinden köprüde yürürken bisikletleriyle işe giden takım elbiseli gülümseyen sarışın insanlar, kaldırıma oturmuş dünyada duyduğum en temiz ve mavi seslerden biriyle kendi kendine şarkı söyleyen güzel iskandinav kadın...

"Merve? Gelmiyor musun?"
"Aaaaee.. Siz yürüyün ben yetişicem arkanızdan."

merve, yere eğiliyor, etrafa bakıyor, kimsenin izlemediğinden emin olduğunda ruhundan bisküvit böler gibi bir parça -kırarak böyle tam kenarından- bölüyor  ve oraya gömüp, koşarak arkadaşlarına yetişiyor.

vilnius'tayız. bir nehir var, paçalarımı kıvırıp ortasına kadar giriyorum. bir kaya parçası bulup oturuyorum. yakıyorum önceden binbir emekle sardığım sigaramı. su buz gibi. etrafta alçak sesle sohbet edip şaraplarını biralarını içen gençler.

"Merve? Gelmiyor musun?"
"Immm... Bir saniyee.."

merve son bir nefes çekiyor sigarasından, etrafa bakıyor, ruhundan bir parçayı ucundan izmarite yapıştırıp nehrin en uzak noktasına nişan alıp....

paris'teyiz. gecenin bilmemkaçı. kaldırımlar taştan, dar bir sokak, samimi cafeler var sağımızda solumuzda, parça pinçik melodiler çalınıyor kulaklarımıza, elimde bir adamın eli, yalpalaya yalpalaya yürüyoruz. birkaç saniye önce yüzünde gezdirdiğim parmaklarımı duvarlara sürtüyorum bu kez. ruhuma zaman ayırıp onu bir yerlerinden ayırıp bir yerlere gömmeye fırsatım olmayacak kadar.. meşgulüm sevmekle o sıralar.

anladınız mı.
ben gittiğim her yere. sevdiğim her evin bir köşesine -saksısına, parke arasına, perde arkasına, kanepe altına- ruhumdan bir şeyler bıraktım.

elimde kalan az miktarda ruhun telaşındayım şimdi.
mümkün müdür.
hiç ev'den çıkmasam.
bir güzellik yapsanız bana?

21 Ekim 2012 Pazar

Galiba uzaklığın nicelik olarak çok büyük bir önemi yok.
Galiba çok eğlenip günümü gün etmediğimden emin olduğu sürece yanında olmasam da çok hırpalamayacak kendini.

12 Ekim 2012 Cuma

Göğsüne burnumu bastırıp kollarıma sana ait tüm kaslara sıkıca sarılma emrini verdiğim o an; tüm endişelerden, tüm dertlerden, tüm kişilerden, tüm zamanlardan kaçabileceğim bir yer yarattım sende.
Ve bu yer, Somewhere Only We Know şarkısında bahsedilen şu yeri ütopik olmaktan kurtaran bir yer.

If you have a minute, why don't we go
talk about it somewhere only we know?
this could be the end of everything
so why don't we go
somewhere only we know?

10 Ekim 2012 Çarşamba

use your heart as a weapon
and it hurts like heaven

bu sözlerin ne kadar anlamlı olduğunu fark etmem için başımdan bir klinik beslenme dersinin geçmesi gerekiyormuş belki de lan.
en etkili ve tehlikeli silah kalp ama bedelini de cennnnnnett kadar acı çekerek ödüyorsun gibi gibi.

neyse.
Renk Muhabiri olarak son 10 günüm adamın biri tarafından akıl alamayacak kadar çok sayıda renge boyandığından gözler biraz kör oldu, rapor edemedim bu nedenle neler oldu neler bitti.

neler olduğunu unuttum. o yüzden en güncel bilgilerden gideyim. bugün türkiye'de kalan son 3 The Civil Wars biletlerinden birini aldım. şu konsere en çok birlikte gitmek istediğim insana diğer kalan 2 biletten birini alamadım çünkü koduumun kartı hata verdi. içime oturdu yani bir diğer deyişle.



sonunda  başlığı "ŞİŞMANLIK" olan konuya geçebildik lan. bu konuya gelebilmek için 2 sene boyunca gerçek anlamda kıçımızdan alev püskürtecek denli çabalamak gerekiyormuş demek ki.
bunu psikoloji okuyan bilge ile paylaştığımda  seneye "DELİLİK" başlıklı bir konu göreceklerini düşünerek umutlandı.

dün saçlarımı kestirdim. bugün de kestirdiğim kısa saçlarım sayesinde 7 dakikada duş alıp çıkabilmenin dayanılmaz hafifliğini yaşayarak okula gittim.

geçen sene 3 ay boyunca 3 kez açılıp kapanan kanal tedavili dişimin tekrar açılma zamanı gelmiş olmalı ki inanılmaz boyutlara ulaşan ağrısı başıma da vurup tüm günümü sikiyor. dersleri asıp dişçiye gideceğime inanamıyorum lan, daha az rock'n roll olamazdım galiba.

yine geçen sene bu zamanlar evimize giren ve bize oldukça neşeli günler yaşatan fındık faresi Ezine'nin kardeşi olduğunu düşündüğüm henüz isim koymadığımız bir fare var artık evimizde. İntikam almaya geldiğini salonda yemek yediğimiz masanın üzerine bıraktığı saçma bokları görünce anladım ve böbreklerime kadar korktum. tıpkı kardeşi Ezine'ye yaptığım gibi balkon kapısını açıp "BAK FARE... BİLİYORUM BURASI ÇOK EĞLENCELİ BİR PARK GİBİ GELİYOR SANA. AMA İŞ CİDDİ. ABİN BU DENEYİMİ CANIYLA ÖDEDİ. KİBARCA VE FAİRPLAY BİR RUHLA SÖYLÜYORUM. TERK ET BURAYI. OBANI BAŞINA YIKARIZ. YEDİ SÜLALENİN KÖKÜNÜ KAZIRIZ. KİMİNLE DANS ETTİĞİNİ BİLMİYORSUN. ŞİMDİ GİDİYORUM. İYİ DÜŞÜN TAŞIN. YUVANA DÖN. BURALAR SANA GÖRE DEĞİL. NO COUNTRY FOR FAREMAN"

haftasonu ilaçlama şirketi ile bu kan davasına bir son vericez. çünkü ya biz gideceğiz ya da Ezine'nin ailesi gidecek. VE DOSTUM İKAMETGAHINI DEĞİŞTİRMEYE ÜŞENEN BİR AİLE VARSA O DA BİZİZ.

daha demin abim masamdaki Lucky Strike paketinden bir sigara alıp yaktı ve sonra hayat üzerine ayakta 3 dakika muhabbet ettik. "güzel sigaraymış" dedi ve odamı terk etti. sigara içiyor olduğumu bilmemesi gibi hayati bir ayrıntıyı burda paylaşmak istiyorum. hikayenin ilginç kısmı buydu.

neyse. yarın erasmus ders eşleştirmeleriyle ilgili bilgi alıp ona göre başvurup başvurmayacağıma karar vereceğim. o kadar boktan bir konu ki bu, kararımı etkilemesinden kaçındığım adamın kararımı etkilememesine imkan yok aslında. öyle derine işledi boyaları..

odam yine içeri girdiğimde halının desenini göremeyeceğim kadar çok dağınık. formumdan hiçbir şey kaybetmeyip bilakis becerilerime beceri kattım.

bu da kesilip biçilmiş saçlarımdan bir kare.