17 Şubat 2013 Pazar

Arkama baktığımda kırmızı motosikletiyle ve başında kaskıyla beni takip ettiğini görebiliyordum. Önüme çıkan rampadan aşağıya indim, arabayı yakınlarda bir yere park ettim. Arabadan çıktığımda tekrar gözlerim onu aradı, yaklaşıyordu git gide ama arkasında bir araba dolusu uzak doğulu onu takip ediyordu. Bir şekilde onları ekmeyi becerir zaten, hep becerebilmişti böyle şeyleri. Bense hep saklanarak atlatmıştım tehlikeleri. Yanımdaki kimliksiz ve yüzsüz arkadaşımla birlikte pencerelerinde cam yerine muşamba, kapı yerine çapraz biçimde birleştirilmiş iki kalas kullanılan şu binaya doğru hareketlendik. İlginç bir biçimde etrafta herhangi bir hopörler olmamasına rağmen Tracy Chapman'dan Fast Car, rahatsız edici ama bir o kadar da samimi cızırtılarla tüm alanda yankılanıyordu. Bu durum beni hoşnut etti. Arkadaşıma baktım, ama onun yüzü olmadığı için bu konu hakkında neler hissettiğini tam çıkaramadım. Parçaların birleşme yerlerindeki çivilerin götünüzü acıtması süpriz olmayan sandalyelerimizi çekip; yıllların pisliğini, yemek artıklarını, sohbetlerini, kadeh tokuşturmalarını, cinayete teşebbüslerini, canına kastetmelerini bir bir barındıran tahta masaya dirseklerimizi koyup beklemeye başladık. Kırmızı kasklı arkadaşımız hala gelmemişti. Tam o anda arkasındaki uzak doğuluları atlatamamış olabileceği gerçeği yüzüme tokat gibi çarptı. Ruhu olmayan garson gelip sipariş almaya yeltenmeden önce ani bir hareketle masayı terk ederek kırmızı kasklı arkadaşımın izini sürmeye başladım. Binayı terk ettiğimde, yüzsüz arkadaşımla içeri girdikten sonra kapının yerini değiştirdiklerini fark etmiş oldum. Orospu çocukları! Binadan çıktığım yer arabamı park ettiğim rampalı yoldan tamamen farklıydı. Herhangi bir doğa numunesi göremeyeceğiniz göz alabildiğine toprak ve çalı çırpı dolu bir alanda etrafa bakındım çaresizce. Arkamı dönüp yüzsüz arkadaşımı ruhu olmayan garsondan kurtarmak için binaya yöneldiğimde, binanın yerinde yeller esiyordu. "Vay babasııı, çok ciddi boklar dönüyor cidden burda" Yapılacak bir şey kalmamıştı, anlatılana göre yüzsüz arkadaşımla her durumda zaten karşılaşacağımız şekilde planlanmıştı ilişkimiz. Üzüldüğüm şey kırmızı kasklı arkadaşımı benim yardımıma ihtiyacı varken yüz üstü bırakmış olmamdı. Şimdi bir güzel sevişmem gerekiyordu birileriyle. Hoşuma gitmeyen bir haberin kanalını değiştirir gibi arka planı değiştirdim birkaç kez. İzbe bir motel görene kadar durmadım. Yine aynı rahatsız edici ve samimi cızırtılarla Arctic Monkeys'ten 505 yankılanıyordu motelin koridorlarında. dar merdivenlerden 5. kata tırmandım. 505 numaralı odanın kapısını haftalardır orda kalıyormuşcasına bir aşinayla açtım. Biri bekliyordu. Kıyafetlerimi çıkarttım. Kıyafetlerini çıkarttı. Birkaç adım attım ona doğru. Birkaç adım attı bana doğru. Ensesinden tutup dudaklarına yapıştım. Ensemden tutup dudaklarıma yapıştı. Hay sikiym, oynamaktan bıkmamışlardı benimle. Kendimle sevişiyordum. "Hiç yoktan iyidir". Yataktan doğrulup tişörtümü geçirdim üzerime. Motel görevlilerinin sanırım aylar önce bıraktığı bayat bisküviyi musluk suyuyla mideme indirip odayı terk ettim. Motelin kapısını yine değiştirmişlerdi tabii ki, şimdi otobana açılıyordu kapı. Yapacak bir şey yoktu, yürümeye başladım. Bir yandan da bir sincap bulsaydım diyorum. Bir sincap bulsaydım ceplerimdeki ağırlıkları onun sırtına yüklerdim birazcık rahatlardım ama bunun düşünmemle birlikte yol kenarındaki "NE YAZIK Kİ SİNCAP ÇIKMAZ!" uyarı levhasını görmem bir oldu. Hasiktir ben hangi hayvanı istesem anında levhada o hayvanın çıkmayacağıyla ilgili bir uyarı levhası görecektim gerçi. Bu onların oyunuydu. Sıkılmıştım artık gerçekten de. O an yolun kenarında tekerlekleri hala düşmenin etkisiyle dönmekte olan bir kırmızı motosikletin yanıbaşında kanlar içinde kırmızı kasklı dostumun boylu boyunca uzanmakta olduğunu gördüm. Geç kalmıştım. Erkenden geç kalmıştım. Yanına gitmeyip tümden bu işi sonlandırmayı düşündüm ama yüzsüz arkadaşımın hala ortaya çıkmadığı gerçeği içimi kemirmeye başladı. Kırmızı kasklı arkadaşımın ölüp olmadığından emin değildim, belki yüzsüz arkadaşımla ilgili söyleyeceği birkaç son sözü olabilirdi. Temkinli biçimde yaklaştım ona. Yüzüstü yatıyordu. Omzundan tutup yüzünü kendime çevirdim. Yüzsüz Arkadaşım! Aman allahım ya! Manyaklar gibi gülmeye başladım. Elbette ki yüzsüz arkadaşım! Çünkü o beni her zaman bulmaya programlanmıştı.
Çok salaksınız, bu ayrıntıyı nasıl atladınız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder