20 Mart 2013 Çarşamba

kirli çamaşırlar hiçbir zaman bitmiyor. siyahları makinanın haznesine atıp, detarjanı koyup, başlatma düğmesinie bastığın an üzerindeki tişörtün siyah ve kirli olduğunu fark ediyorsun. çok geç, çok geç, hazne dönmeye başladı bile. periyodik olarak onca siyahın içinde minik bir kırmızılık görürsün yeterince uzun izlersen. ne demek istediğini klozeti seninki gibi çamaşır makinasının tam önünde pozisyonlandırılmış insanlar daha iyi anlayacaklardır. başlatma tuşu varsa, durdurma tuşu da vardır. tabii ya! durduma tuşu... durdurma... sentetik.. hassas...pamuklu...30 derece..narin...durdurma...tuş...tuş yok, tuş! çocukluğundan beri dalgınlıkla yaptığında veya yapmak zorunda kaldığında derin vicdan azaplarına sürüklendiğin çalışan bir elektronik aleti kapatmak yerine fişini çekmek eylemi. tam gaz heyecanla sana bir şeyler anlatan babanı odayı terk ederek aniden susturmaların gibi, makina, duruveriyor -babanın fişinin odanın bütünlüğüyle bir ilgisi olmalı-  
hava eksi yirmi iki derece banyonuzda. tişörtünü çıkartıp lafını böldüğün için bozuk atan makinanın kapağını açıp... açılmıyor. "hasikiym!" mühendisler işlerini iyi biliyorlar. bir çamaşır makinasının kalbini kırmanın bedelleri var. üzerindeki siyah, kirli ve hiçbir zaman dinlemediğin şu grubun tişörtüne sonsuza kadar mahkum kalmak gibi. artık kimse sana sarılmayacak; sarılsalar bile eskisi gibi sırtını hafifçe ovalamayacak, çünkü pis kokuyorsun. yemeğini yalnız başına yiyip, sınıfta 1 metre yarıçapındaki boş bir dairenin merkezi haline geleceksin. sen ve sikik tişörtün. kokuyorsunuz.

sana doğru yürüyen eski bir arkadaşın kokuyu alır almaz yönünü değiştirip yürümeye devam etti.
peşinden gidip şöyle deseydin, her şey biraz daha katlanılabilir bir hal alacaktı:

"İnsanlar bana sırlarını verdi. Hepsi içimde, çıkamıyorlar, çürüyorlar. O yüzden kokuyorum. Çamaşır makinasıyla bir ilgisi yok."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder